30 Nisan 2014 Çarşamba

Günah Keçisi

(...) Ben gelmeden önce burası güllük gülistanlık bir yermiş...Buranın insanları kıskaçlık, hasetlik, dedikodu neymiş bilmezlermiş... Geceleri istedikleri vakitte dışarı çıkarlarmış... Evlerinin kapısını kilitlemeye gerek bile duymazlarmış...Herkes birbirine yardım eder; istekli, kırılmaz isteği geri çevirilmezmiş.. Anlayacağınız herkes birbiriyle kardeş kardeş geçinirmiş, saygı ve sevgi toplumunun nadide bir örneğiymiş burası... Sadece insanları değil hayvanları da sağlıklı ve mutluymuş... Bitkileri GDO'suz oldukları halde bire bin verirmiş, bereketliymiş, meyveleri lezzetli, suluymuş... Dağı taşı altınmış... Global ısınma diye birşey buraya uğramamış... Kapitalizm diye bir kavram dünyanın burasında kendine yer bulamamış... Öyle zamandan münezzeh, masalsı bir yermiş burası..

Şimdiyse  kimsenin ağzının tadı tuzu yokmuş... Mevsimler dönmüş, kuraklık gelmiş... Hayvanları uyuz olmuş, kıran girmiş sürüsüne... Kurdu kuzusuna düşman olmuş... Tartışmasız gün geçmez olmuş... Herkes kardeşinin etini utanmadan sıkılmadan yemeye başlamış... Güçlüler zalimleşmiş, halkı ezer olmuş... Eziyet etmekten haz alır olmuş... Felaketler bu kentin ve insanlarının üzerine kara bir bulut gibi çöreklenmiş... Velhasıl bu kentin besibereketi kaçmış... Mutsuzluk, hoşnutsuzluk veba illeti gibi milletin yakasına yapışmış... herkes bir darboğazda... Bir türlü onmuyor...

Bunların hepsi ben geldikten sonra olmuş(!) Ehhh, kel ölmüş sırma saçlı olmuş, kör ölmüş badem gözlü olmuş... Madem öyle inceldiği yerden kopsun o zaman... Zaten gökten taş yağsa, onun da müsebbibi ben değil miyim... Ha bir eksik ha biraz fazla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder